YAZARLAR


                                                     BÖLGEYE MUHTAR OLMAK
Türkiye son dönemde isminden çok söz edilir hale geldi. Örnek İslam yorumu , bölgedeki değişim süreci , Suriye için aldığı tavır ; doğru yada yalnış sonuçta isminin dünya gündeminde sürekli anılır oldu. Bir ayağı Avrupa Bir ayağı Asya'da yönü güneye bakan Türkiye tarihten gelen misyonu ile dönem dönem görüşüne başvurualan bir ülke.

Türkiye tarihinin önemli anlarından biri yaşanıyor bir yandan terörist başı muhatap kabul ediliyor , müzakereler başlatılıyor. Bir yandan ülke içinde müzakereye karşı çıkanlar bir yandan terör örgütünün müzakereye karşı çıkan bir kanadı , bir yandan da Türkiye'nin terörü çözmesi ile bölgesinde her yönden güçlü olacak bir Türkiye istemeyen dış güçler ..

Kim kiminle ne konuşuyor nasıl konuşuyor henüz kamuoyuna bir açıklama yapılmadı ; lakin bizlerin dışarıdan gördüğümüz kadarı ile bir mekik diplomzasi si kurulmuş. Bir yanında Ankara bir tarafta İmralı , seslendirilmese de siyasiler aracılığı ile Kandil bu için içinde.

Yol yordam yöntem tartışılabilir , ama Türkiye'nin samimi olduğu ortada. Diğer tarafların samimiyeti ise hep şüphe ile bakmamız gereken bir konu. Bu sürecin en önemli yönü tüm müzakere sürecinin Türkiye'nin yönlendirebilmesi. İpleri elinden kaçırmak terör le yapılan müzakerede Devletlerin en korktukları konudur, bir bataklığa sürüklenebilir ülkeler. Devletlerin vatandaşlarını korumak ve güvenliğini sağlamak zorunluluğu ve vizyonu her an terör tarafından istismar edilebilir. Böyle bir istismarda ''yok'' sayarak müzakerelere devam etmek bataklığın başına gelmek demektir.

Bu statüye Türkiye gelmemeli. Türkiye bir yandan Irak'ın kuzeyinde Kürt bölgesiyle ilişkilerini kurmak isterken bir yandan da Suriye'de muhaliflere verdikleri destek sonrasında ortaya yeni bir kürt sorunu ile karşı karşıya kalmak istemiyor. Tam bir satranç oyunun tam ortasındayız. Kabul edelim yada etmeyelim oy vermiş olalım yada olmayalım böyle bir takvim ile tek parti iktidarı ile karşılaşmış olmamız aslında bir avantaj. Kualisyon çatısını sallayabilecek bir yığın karar alınması gereken bu süreçte meclis çekişmeleri başımızı ağrıtmıyor.

Sistemi sorgulayabiliriz , müzakere olmadan barış tesis edilebilirmiydi tartışabiliriz. Hepimizin istediği şey terörün bir an önce son bulmasıdır.

Düşünün bir apartmanın beşinci katında oturuyorsunuz ; evinizde ise her gün kavga dövüş kıyamet ; siz o apartmana ''yönetici'' olmak istermiydiniz ? Bir apartman sakini karşınıza dikilip ''sen önce evindeki sorunu hallet'' demezmiydi.
Tutun ki yönetici oldunuz ; birinci kattaki üçüncü katla , ikinci kattaki beşinci kattaki ile kavgalı , apartmanda huzur yok ; siz mahalleye muhtar olmak istermisiniz? Tutun ki muhtar oldunuz biri çıkıp size ''sen daha apartmanda huzuru sağlayamadın senin neyine muhtarlık'' demez mi.. Örenkler çoğalır elbet muhtarlıktan Belediye ye oradan Dünya yönetimine kadar..

Ülkemiz kendi evindeki sorunları halletmeden sınırları içinde tüm vatandaşların huzur ve güvenini tesis etmeden bir sonraki göreve hazır olamayacaktır. Büyük ve güçlü bir Türkiye bölgenin barışa ulaşmasının da kaynağı olacaktır. Ekonomik bölgesel gücünü ortaya koyabilecek bunun için pisikolojik sınırı aşmış olacaktır.

Bütün bu bakış açısı ile terörü bitirmek yönünde atılan adımları destekliyorum , lakin tüm süreçte baş rolde ve tüm inisiyatifini elinde tutmayı becerebilen , tuzaklara düşmeyen , kamuoyunun desteğini alarak atılacak her adımı desteklemeliyiz.

Saygılarımla
Umut Çakırhan






 
Ülkemizin turizm haraketini şekillendiren bir elin parmakları kadar yurt dışı fuar vardır  , Malum tarihlerde yapılan bu fuarlarda ülkeler sırasıyla yer alır. Akdeniz çanağında rekabette olduğumuz ülkeler dizilir ;  Portekiz – İspanya – Yunanistan – İtalya standlarının yanıbaşında Türkiye..
Türkiye standı o ülkedeki gurbetçilerimizin yoğun ilgisi ile haraketlidir ikramları ise yabancı konuklara ilginç gelir. Buraya kadar herşey istenildiği gibidir binlerce paund harcamanın keyfini ülke standımıza uzaktan bakarak alabiliriz. Peki işin finaline yönelik ne yaparız ?
Türkiye’ye operasyon yapan tur oparatörlerinin , cepleri kabarık yetkilileri tek tek standları dolaşmaya başlar. Portekiz standından yüksek sezon için aldığı 70 Dolarlık fiyatı not alır , ardından İspanya’dan 75 Dolarlık fiyat alır ve not eder , Yunanistan dan aldığı 65 Dolarlık yüksek sezon fiyatını da notlarına kaydeder. Sıra Türkiye’ye geldiğinde ise karşılaştığı 100 Dolarlık yüksek sezon fiyatını notlarının arasına yanına yıldız işareti koyarak not eder.. Çünki Türk turizmcilerinin bu sene turizm patlayacak , çatlayacak inançları o kadar yoğundur ki kendilerini inandırmış , hatta tur operatörünü de inandırmak için çaba sarf etmişlerdir... Aylardan  Ocaktır .



Fuarlardan istenilen geri dönüşümü alamayan Türk’ler Şubat ortaları gibi fiyatlarını 90 Dolara çekmiştir. Mart kapıdan baktığında havalarda ısınmaya başladıysa Türkiye fiyatı 80 Dolarları görmüştür. İspanya Yunanıstan ne yapmıştır diye sorarsanız onlar 1 Dolar için bile kan gövdeyi götüren pazarlıklarla Nisan ayını bulmuşlardır. Nisan ayını gören Türkiye’nin  büyük öngörülü yöneticileri fiyatlarını 60 Dolar seviyesine taşımışlardır bile..  Mayısta Türkiye 40 Dolar Haziranda ise 30 Dolardır... Ve git gide düşen fiyat ivmesi ile İZLENİLEN ülkedir...

Yabancı misafirlerin tatil alışkanlıkları bizimkinden oldukça farklıdır. Bizler evde otururken ‘’kalk hanım’’ diyerek karar verdiğimiz tatile , onlar aylar öncesinden haberdardır. Nereye gidecek kaç para ödeyecek hatta odasının manzarası ve dahi numarası..  Bu tarz yabancı konuklarımız için para çok önem taşıyan bir unsur değildir , onlar için önemli olan kötü sürprizlerdir. Sürpriz yaşamak istemezler çok önceden bilmek isterler ve şaşırmak doğabilecek en büyük aksiliktir onlar için. Peki bahsettiğim aile Ocak ayında Türkiye’den aldığı 100 Dolarlık fiyatı kabul etseydi? O parayı verip Temmuzda Türkiye’ye gelip yan odada kalan ülkedaşının 20 Dolar ödediğini anlasaydı ?
Yukarıda ki senaryoyu ülkemiz çok yaşadı. Yabancı misafirlerimizde .. Bu nedenledir ki ülkemize KALİTELİ PARALI müşteri gelmez.. Çünki onlar Kötü sürprizler yaşamak istemez.  Bize gelenler ise ellerinde bavulları ile havaalanına gidip akan yazılarda ‘’Uçak dahil Türkiye’de Bir hafta tatil 299.-Dolar’’ yazan reklamlara bakıp anında karar veren misafirlerdir. Onlar da ceplerinde ki bozuk paraları birleştirerek ödemelerini yaparlar.

Sözün özü şudur ki ; biz Türkler ‘’Hadi Hanım Kalk Gidiyoruz’’ haraketiyle başlayan tatil alışkanlığımızı , yurt dışına İhraç etmiş orada ki misafirlere de zorla kabul ettirmiş oluyoruz.
Bu nedenle TÜRKİYE’YE PARALI ZENGİN MÜŞTERİ gelmez , Türkiye’ye gelen müşteriler LAST TO MINUTE müşterilerdir. Onlarda da para yoktur..
Canım ülkemizi yok pahasına satıyoruz !!

Sağlıcakla esenlikler dilerim
Umut Çakırhan



- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -




Öncelikle Misafir İlişkileri Departmanının tesis bünyesindeki iş tanımını tüm departmanların müdürlerinden tutunda en alt pozisyondaki insana kadar herkesin iyi özümsemesini sağlamak lazım. Damdan düşen GM ninde bu departmandan ne beklediğini bilmesi lazım.
Sözün kısası kimse Guest Relations denildiğinde aklında konstramatris tarzında bir meslek tanımı çıkarmasın!
Ama ne yazık ki oluşturulan bu departmandan beklenen genelde otel ünitelerinde misafirlerle oturup çay kahve içip,eğer bir sıkıntıları varsa dile getirmelerini sağlamak,çözümü varsa çözüm arayışına girmek yoksa otelin yalancısı olmak. - Hımmm efendim şimdi şöyle oluyor.. bla bla bla
Şanslıysan misafiri kandırırsın,değilsen o kanmış numarası yapıp seni kandırır. Ha daha vahim durumlarda vardır. Misafir ilişkileri departmanın tur – mur – yemek falan satışı yaparak otel extrasına katkısını sağlaması da beklenir.
Bu bir ekip çalışmasıdır ancak sadece Misafir İlişkileri Elemanlarının oluşturduğu ekip değil. Otelde her pozisyondaki insan kendisini o otelin ev sahibi olarak görmeli.. Misafir İlişkileri Departmanı da bu ev sahipliğinde yol gösterici kaynak olmalıdır. O yüzden öncelikle her hangi bir misafir şikayetiyle yanınıza gelen misafir ilişkileri departmanından kişi ile tartışmaya girmenin yersiz olduğunu kafamıza yerleştirelim.
- Misafir odasındaki klimanın çok etkili çalışmadığını söyledi.
- T/S : Allah allah evinde kliması varmıymış acaba. Neden bunlara odada kalıyor gitsinle sahile havuz başına yaa.. Bütün klimalarımın bakımlarını yaptırdım ben.. ne kadar soğuk istiyor muhterem acaba kutup soğukluğu mu?

- Bilmem kaç numarada kalan misafir havlusundaki lekeyi gösterdi de…

- Evindeki havlularda sıfır lekedir allah bilir. Çamaşırhaneden öyle gelio efendim. Lekelileri onca havluda ayırmak için ayrı bir personel çalıştırmam lazım.. yetişemioruz.. ufak bir lekeden ne olacak yaa..

- Ustam misafir geç kahvaltının biraz zayıf olduğunu iletti ama
- Kaç çeşit peynir var o büfede.. öyle zeytini sofrasında buluyor mu acaba.. Adı üstünde geç kahvaltı.. geç kalkmicak o zaman arkadaş..

- Yaa geçen belboyu misafirin bavulunu taşırken biraz agresif gördüm. Uyardım. Sanırım sinirleri bozuk.. siz konuşursunuz..

- Misafir konuyla ilgili şikayet etti mi?
yani tabi bu dialoglar değişik değişik gelişiyor.. Duruma göre bazıları gün içinde senin motivasyonunu bile yükseltiyor.
- Öyle mi? Odasına 10 dk içinde teknisyeni yolluyorum.size bilgi veririm. Kat şefi nasıl görmez havludaki lekeyi ben bir konuşim özür için odasına süs yapsak mı? O zaman bu geç kahvaltıdaki büfeyi bir kez daha gözden geçirelim,siz kendisine iletin. Bellboyun motivesi düşmüş olabilir.Ekip olarak bir şeyler organize edelim yardımınızla,misafirimiz için ne yapsak?
Amacım kimsenin hakkını yemek değil. Ancak değişik değişik otellerde değişik değişik seneryolarla karşılaşıyoruz.
Otelimizde konaklayan müşteriler bizlerin misafiri bizlerse ev sahibiyiz anlayışını ezberlemek yetmiyor..Uygulamak gerekiyor. Türkiye turizimin geldiği şu noktada kişiye özel hizmet esas alınmalıdır. E buda bilmem kaç yataklı bir tesiste kıytırıktan tekkişilik bir misafir ilişkileri ileyapılması mümkün değilidir efendim..
Önce misafir ilişkileri departmanında çalışan müdür ve elemanları ev sahibi olarak hissetmesini sağlamak lazım.

yazan:Gülnihal Kumru




-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------








TURİZİMCİNİN DURUMU BUDUR !!!!




-Hangi tarihte başlayabilirsiniz?
+Size uygun olan herhangi bir tarihte 
başlayabilirim. 
-Çalışma saatleri konusunda herhangi bir sorununuz var mı çünkü malumunuz yüksek sezonda 8 saat çalışma gibi bir durum söz konusu olamıyor.
+Çalışma saati konusunda çok fazla sorunum yok. Sorumluluğum çerçevesinde gerekli olduğu saat kadar tesiste bulunurum.
-Çok güzel. Daha önce de dediğim gibi. Kışın otelimiz kapalı ancak çalışma performansınıza göre pozisyonunuz gereği 12 ay çalışma fırsatı doğabilir. Ancak baştan söyleyeyim söz veremiyorum.
+Anlıyorum. Umarım herkes için hayırlı bir sezon olur.
-Ailemize katıldığınız için mutluyuz. Evraklarınızı tamamlar pazartesi günü iş başı yaparsınız.
+Teşekkür ederim iyi çalışmalar.
Buradaki birçok turizm duayeni gibi çok uzun yıllar turizm deneyimim yok. Ancak deneyimlerin yıl ile değil. Tecrübelerle kazanıldığı konusunda sabit bir fikrim var. 20 sene çalışırsın ama at gözlükleriyle 5 sene çalışırsın 5 duyu organınla. Üniversitenin ilgili turizm bölümünden dereceyle mezun olduktan sonra turizme 5 duyu organınla gönül verip kendini gider sahil kentlerinden birine atarsın. Bazı görüşmeler yaptıktan sonra herhangi bir otelde niceliklerine göre iş bulursun. Her tesiste olacağı gibi bu tesiste de tam bir takım ruhu ve aile ortamı anlayışı ile çalışır. Bütün bir sezon %100 misafir memnuniyeti için abartısız gece gündüz kendini paralar. Eğer damdan düşme bir Genel Müdür ile çalışmıyorsa bu emeğinin karşılığında maaşının yanında bir de sözlü takdir görürsün. (göremeyende vardır.üzülmesin! sonuçta Türkiye turizmi için çalışıyorsun. İşletmen anlamıyorsa seni bir gün bir yerlerde anlayan mutlaka çıkacaktır. Bir ümit işte besle içinde gitsin!
Otelcilikte çalıştığın sürede bir çok şeyin okulda olduğu gibi olmadığını görür. Çalışma evresinde kendine ne kadar fazla yatırım yapman gerektiğini düşünürsün. Birçok farklı kişisel gelişim seminerlerinin yanında mesleki seminerlere katılırsın. Kendini diğer insanlardan farklı ifade etme yeteneğine sahip olursun. Bu işin mutfağına girmişsindir artık. Cv’in artık öyle bir sayfa falan değildir. Başvuruda bulunduğun tesisteki İnsan Kaynakları müdürünün sahip olmadığı ve ne yazık ki anlamadığı bir çok başarı belgen,ispatın,sertifikan,seminerin vardır. İş tecrübelerin ve kimsenin inkar edemeyeceği iyi referansların olur. Ve sen işte o ilanlarda yazan prezentabl kişisin,dış görünümüne özen gösterir. İstenilen bakımlı kişilik sen olursun. Bütün bir sezon canla başla kaç saat çalıştığını bilemezsin. 14 – 15 saat çalışır sadece uyursun. İzin günlerin varsa sende bu camiyada şanslı insansın. Yoksa zaten olması gereken budur. Kışın 6 ay yatıyorsun çünkü. Sanki sen istedin bunu. İşte asıl gelmek istediğim konu bu! 8 saatte çalışsa 15 saatte çalışsan aldığın ücret aynıdır. Eğer şanslıysan sigortanı işe başladığın gün yaparlar ama kan emici patronlar ve bunların yalakası genel müdürler sayesinde çoğu zamanda işe girdikten belli bir süre sonra sigortan başlar. İş görüşmesinde istediğin maaşı söylediğinde gözleri yuvalarından fırlar! Halbuki sen insani bir rakam söylersin. Onun aldığı ücretin oldukça altındadır. –Aa üstadım bu çok fazla. Bütcemizde buna yer yok der! Gel dersin hiç çekinmeden seninle hesap yapalım. Sen bana bu kadar vereceksin benim masrafım bu. Giderim bu! Yaşım bu! Hayattan beklediğim bu! Baya ilerlemiş olduğum halde turizmde olduğum için daha yolun başındayım. Gözüm yukarda değil ama kendime güvenim olsun ev hadi hayalde bari araba neyim alabilirim diye cümle kurayım arkadaş! Dersin. E ben senin karşına gelmeden önce tecrübe sahibi olmak için o bu şu işletmelerde çalıştım. Aldığım tecrübelerimin bana kazanmak istediğim rakam için yetmeyeceğini fark edince kendime yatırım yapıp o bu şu eğtim, sertifika, seminer ne kadar demeden katıldım. E sen bir de sezonda 15 saat çalıştırıp beni her sabah uyandığımda suratımda kocaman bir gülümseme olsun istemiyor musun? Saçım başım düzgün olsun makyajım yerinde olsun demiyor musun? E bunlar iki parmağından çıkardığın ses gibi kolay olmuyor. Sen bilir misin bugün bir manikür-pedikür ne kadar? Fön ne kadar! Kıyafet almaya kalktığında senin uydurduğun bütçenin yarısını mağazada bırakıyorsun!! Gel sen çık işin içinden!! Susar kalır!! Fena halde susar kalır. Çünkü ne yazık ki HAKLISINDIR. Sonrada kaseti başa sarar ve aynı ezberlediğin cümleleri söyler. Dinlersin yapacak bir şey yok. İşi beğenirsen. Aklına yatarsa çalışmaya başlarsın. Yukarda dedim ya ‘’sezondaki performansına bağlı olarak 12 ay çalışıp çalışmayacağın konusunda sezon sonunda bilgilendirileceksindir.’’ Yinede her ihtimale karşı ‘’Geçiçi İş Sözleşmesini’’ imzalarsın. Tarih gelir çatar Ekim-Kasım olur. Büyük bir takım ruhu ile 6 – 7 ay çalıştığın tesisin patronunun yada Genel müdürün hakkında verdiği kararı beklersin. Otel doluluğu düştükce sancıların artar. İş mi arasam yoksa burada mı kalıcam?? Büyük bir muamma!! Aklında 5 – 6 plan vardır. A planı B planı C planı…. Uzar gider. Emin ol hiç birisini gerçekleştiremezsin. Çünkü Turizmde hiçbir zaman evdeki hesabın çarşıya uymaz. Boşa plan yaparsın. Neyse sonuç olarak hizmet verdiğin tesis şanslıysan otelin kapanış günü eline bir kağıt verir. Bu kağıt senin İSTİFA dilekçendir. Ulen bu ne pis iştir. İstifa etmediğin kapanış gerçekleştiği için çıkarıldığın şirket sana ZORLA istifa dilekçesi imzalatır. Bir imzayla bütün Sosyal haklarından vazgeçersin. Hani aileydik. Bu istifa dilekçesi nedir arkadaş!! Nerede görülmüş babanın kızına evden giderken herhangi bir hak talep etmesin diye kağıt imzalattığı. Velhasıl 10 yıl turizmde çalışırsın 5 yıllık sigortan ödenir!! Emekli olmayı aklına getirme bile. Öleceksin ve göremeyeceksin!!
En kötüsü de yavaş yavaş bıkarsın!! Bitirdiğin okul aldığın belgeler girdiğin sınavlar edindiğin tecrübeler. Becerebiliyorsan hepsini toptan kıvır kıvır ….. neyse!! Sonra da sezonda patron Genel müdürü sıkıştırır .. Genel müdür departman müdürlerini sıkıştırır. Nerede bu bizim kalifiyeli elemanlar derler. Valla ağam paşam siz onları küstürdünüz. Hepsi sektör değiştirdi. Kaçtı gitti buralardan. Sen artık oteline istediğin belgeyi al Kalite belgesiymiş. Haccp miş. 10002 miş. Kendini yırtsan senin o istediğin ve özlediğin tip boxları dolduran, emeğinin karşılığına oda satın alan misafiri mumla aramaya devam edersin. Her şey dâhilin ucuzluğundan yakınırsın!
Eğer turizmci olmak isteyen bir BAYANSAN hemen aklında oluşturduğun düşünceden vazgeç. Ve k
aç! Yoksa ne erkek ego manyasın da kariyer yapabilirsin nede kan emici patrondan para kazanıp birikim. Emeklide olamayacaksın. Sosyal hakkın yok! Arkadaş daha nasıl çizim sana senaryoyu!!


yazan:Gülnihal Kumru 



--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------








Değerli okurlar, bu haftaki köşe yazımda bir sohbetimi aktarmak istiyorum sizlere. İsmini yazmamı istemediği için yazmıyorum ama anlaşılması gereken hususların da üstünü çizmek gerekiyor.

En son ne zaman İstanbul'a yolunuz düştü bilmiyorum, İstanbul'un kendi değişimi neredeyse tüm şehrin görüntüsünü değiştirmiş durumda. Parklarda sokaklarda şimdiye kadar görmediğimiz bir değişim var. Şehir güzelleşiyor, yeni cazibe alanları, yeni merkezler oluşturuluyor. Bu merkezlerin yerleşimcileri de değişiyor. Bu değişim kimilerimiz için “iyi yönde” addedilirken, kimilerimiz de “kötü bir gidiş” olarak nitelendiriyor. Olaya nasıl bakıldığından ziyade, bunların gerçekliği tartışılmalı. Ne kadar inkar edersek edelim, başörtülü ve çarşaflı bir nesil İstanbul gibi büyüyor.

Bu kalabalığın İstanbul'a egemen olması da, turizmden en fazla hizmet alan il olması dolayısı ile biz turizmcileri ilgilendiriyor. Sohbetinde bulunduğum mahallenin muhtarı anlatıyor; ''Bizim tatillerimiz yakın bölgelerde evler kiralamak olurdu, rahat edebileceğimiz bir otel yoktu, aslında değişen de bir şey yoktu. Hanımlar yine çamaşır bulaşık yemek derdindeyken, biz erkekler sohbet ederdik. Tek fark tebdili mekandı.''

Sonraları gelişen tatil anlayışını aktarırken daha konuya hakim ve kazanılmış bir zaferin gölgesinde konuşuyor. ''Şimdi ise uzaktan baktığımız otellerin bize göre şekillendiğini görüyoruz, iki havuz, alkol yok, kadın erkek bir arada sıkış tepiş barlarda gürültülü müzikler yok'' diyor. Tek derdi ise bu tarz bir otele bir yıl öncesinden rezervasyon yaptırıp, konfirme için sıra beklemesi olduğunu söylüyor. Peki, sevgili muhtarımın laf arasında kaydettiği şu söze söylenecek çok bir şey yok aslında, muhtarımız diyor ki ''bizler sizin işlettiğiniz otelleri fuhşun ve alkolün içildiği yer olarak görürüz, buradan gelen paranın da bize hayır getirmeyeceğini düşünürüz.''

İşte konunun özü bu sevgili okurlar. Muhtarın görüşü, belediyenin görüşü, valiliğin görüşü, onun görüşü, hükümetin görüşü ise, turizmde inisiyatif sahibi imza salahiyetindeki isimler de olaya böyle bakıyorlarsa, bir çarkın arasına takılmış zincir gibi sistemi yok edebilirler. Sistemin yurt dışı endeksli kanadında bu sorun yaşanmazken, kendini iç pazara angaje etmiş otellerin %20’leri geçemeyen ortalama doluluklarının asıl sebebinin TÜRKİYE'DEKİ DEMOGRAFİK DEĞİŞİMolduğunu, İstanbul ve daha birçok ilde turizm algılayışının değiştiğini, insanların değiştiğini ve sistemin çatladığını görmemiz gerekiyor.

Bizim sormamız gereken sorular ise şu ''Gelir geçer bunlar, bu anlayış da yok olacaktır'' demek, ya da ''Beş yıl ya da on yıl ne kaybederim, biz de bazı otellerimizi onlara göre şekillendirelim'' mi demeliyiz. İşte burada, hayat görüşü ve hayat tarzı ile para kazanmak ve otelini ayakta tutmak arasındaki içsel savaşımıza şahit oluyoruz.

Ülkemizde tatil isteyen %50'lik bir kısım var ki bunlar (onların tabiri ile) hizmetlerimizden memnun değil... Direnmenin getirileri kadar götürüleri de var ki, bu da sektöre para kaybettirmeye devam edecek. Mustafa Kemal Atatürk'ün dediği gibi ''Başarılarda gururu yenmek, felaketlerde ümitsizliğe direnmek lazımdır.''

Benim naçizane görüşüm ÇAĞDAŞ ve ETKİN TURİZM POLİTİKALARI ile değişen iç dinamiklere uyum sağlamaktır. Gerekirse Levent Kırca'nın babasının vefat haberini almış olduğu halde çıkıp sahnede insanları güldürmeye çalıştığı gibi PROFESYONELLİK içinde olmak ve bu süreci kazasız belasız atlatabilmektir.

Sağlıcakla kalın.

Umut Çakırhan




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.